Moth x Human: Kelebek uçuşunu müziğe dönüştüren proje

Moth x Human adlı çalışma, güvelerin uçuş hareketlerini müziğe dönüştürerek doğadaki sessiz değişimlere dikkat çekiyor.

Moth x Human adlı sıra dışı eser, doğanın görünmeyen sesini duyurmak için yola çıktı. Güvelerin hareket verilerini müziğe dönüştüren proje, hem bilimsel veriye dayanan hem de güçlü bir sanatsal ifade içeren benzersiz bir deneyim sunuyor.

Violinist ve besteci Ellie Wilson, bu çalışmayı Oxford Contemporary Music (OCM) desteğiyle, Birleşik Krallık Ekoloji ve Hidroloji Merkezi’nden (UK CEH) alınan verilerle hayata geçirdi. 7 Temmuz 2025’te Londra’daki New Music Biennial kapsamında izleyiciyle buluşan eser, sadece bir konser değil; ekolojik krizlerin duyusal bir temsiliydi.

Wilson’ın sözlerine göre, “Güveler gece hareket ediyor ve çoğu zaman fark edilmiyor, ama tozlaşma görevinde arılar ve kelebeklerle aynı derecede değerli.” Sanatçının amacı, bu görünmez ama hayati rolü kutlamak ve güveleri doğadaki yerleriyle onurlandırmaktı.

Veriden müziğe: Güvelerle ortak bir beste

Projenin temelinde, doğrudan doğadan toplanmış bilimsel verilerin sanatsal bir dile çevrilmesi fikri yer alıyor. Salisbury yakınlarındaki koruma altındaki bir doğal alanda gerçekleştirilen saha çalışmasında, gece boyunca açık bırakılan ışıklı monitörlere konan güveler takip edildi. Her bir güve teması, bir sensör aracılığıyla kayıt altına alındı. Toplamda 80 farklı türün verisi toplandı; bu veriler her güve türünün ne zaman, kaç kez monitöre konduğu gibi detayları içeriyordu.

Wilson, bu verileri müzikal bir haritaya dönüştürmek için her güve türüne özgü bir ses tanımladı. Örneğin, bazı türler kemanın tiz sesleriyle, bazılarıysa çellonun derin tonlarıyla temsil edildi. Güveler monitöre her konduğunda, o türe ait ses tetiklendi. Böylece veriler, zaman içinde kendiliğinden oluşan bir “doğa bestesi” halini aldı. Wilson bu süreci şöyle anlatıyor: “Verileri ilk duyduğumda çok etkilendim. Sanki güveler benim için bir parça yazmıştı. Bu melodiler onların gerçek hareketlerinden doğmuştu ve bende derin bir karşılık buldu.”

Bu verisel iskelet daha sonra canlı performans için genişletildi. Eser, keman, çello, piyano, trombon ve synthesizer gibi enstrümanların da katılımıyla büyüyerek dinleyiciyle buluştu. Ancak tüm yapının merkezinde hâlâ güvelerin yazdığı “notalar” vardı.

Biyoçeşitlilikteki düşüşün sesle temsili

Moth x Human yalnızca estetik bir deneyim değil, aynı zamanda doğadaki ekolojik kayıpların duygusal bir anlatımı. Projenin ikinci aşamasında, Wilson aynı yöntemi bu kez daha az tür içeren bir tarım alanında tekrarladı. Burada yalnızca 19 güve türü gözlemlendi. Elde edilen veriler, ilk alanla kıyaslandığında çok daha seyrek ve tekdüzeydi. Bu da doğrudan eserin yapısına yansıdı: Başlangıçtaki canlılık ve çeşitlilik yerini sade, yavaş tempolu ve daha hüzünlü bir müziğe bıraktı.

Sanatçı bu farkı şu sözlerle dile getiriyor: “İlk bölümde ritmik ve melodik zenginlik vardı. İkinci bölüm ise neredeyse boşluk hissi yarattı. Aynı yöntemle, aynı doğadan gelen verilerle bu kadar dramatik bir fark ortaya çıkması beni çok etkiledi.”

Eserin yapısındaki bu geçiş, biyoçeşitlilik kaybını doğrudan duyumsatıyor. Bu yönüyle Moth x Human, iklim değişikliği ya da habitat tahribatı gibi soyut ve rakamlara sıkışmış meseleleri hissedilebilir hale getiriyor. Sanat, burada yalnızca bir ifade aracı değil; veriyle duyguyu, bilimle sezgiyi buluşturan bir köprüye dönüşüyor.

Wilson, müziği bir uyarı alarmı gibi kullanmaktan ziyade, doğaya dikkatle kulak verilmesi için bir davet aracı olarak görüyor. Moth x Human ise bu davetin hem bilimsel hem sanatsal bir kanıtı. Doğanın görünmez aktörleri olan güveler, bu projeyle ilk kez kendi sesleriyle konuşmuş oluyor.

Kaynak: The Strad

Diğer Yazılar