Glasgow Üniversitesi ve Scottish SPCA iş birliğiyle 2017 yılında yapılan kapsamlı bir araştırmada, 38 barınak köpeği üzerinde farklı müzik türlerinin etkileri incelendi. Soft rock, reggae, klasik müzik, pop ve Motown gibi türlerin her biri beşer gün boyunca çalındı ve köpeklerin hem davranışsal hem de fizyolojik tepkileri gözlemlendi [1]. Araştırmanın sonucunda, özellikle reggae ve soft rock dinletildiğinde köpeklerin daha fazla uzandığı, daha az ayakta durduğu ve genel olarak daha sakin oldukları kaydedildi. Kalp atış hızı değişkenliğindeki artış ve kortizol düzeylerindeki düşüş, bu müzik türlerinin stresi azaltıcı etkisini bilimsel olarak destekliyordu.
Peki neden reggae? Uzmanlar, reggae müziğin (rege okunur) genellikle dakikada 60-70 vuruş (bpm) gibi sabit ve yumuşak bir tempoya sahip olduğunu, bunun da köpeklerin annelerinin kalp atış ritmine benzerlik gösterdiğini belirtiyor. Bu doğal uyum, köpeklerde güven ve huzur hissini tetikleyebiliyor. Aynı şekilde, müzik çalmayı bıraktıktan sonra köpeklerin tekrar havlamaya başlaması da, müziğin sakinleştirici etkisinin geçici ama güçlü bir bağ kurduğunu gösteriyor.
Benzer bir etkiden ninniler de sorumlu. Bebeklikten itibaren çocukların hayatında önemli bir yer tutan ninniler, yumuşak tınıları ve ritmik yapılarıyla hem bebeğin hem de bakım verenin duygu durumunu olumlu yönde etkiler. Tıpkı reggae gibi, ninniler de kalp ritmine yakın bir tempo taşıdıkları için güven ve huzur hissini tetikler. Ninniler yalnızca uykuya geçişi kolaylaştırmakla kalmaz; aynı zamanda çocuğun duygusal bağ kurma kapasitesini, stresle başa çıkma becerisini ve bilişsel gelişimini destekler [2].
Araştırmalar, ninni dinleyen bebeklerin daha hızlı sakinleştiğini, kalp atışlarının yavaşladığını ve kortizol seviyelerinin düştüğünü ortaya koyuyor. Hatta bu etki yalnızca çocuklarla sınırlı değil; birçok yetişkin, farklı dillerdeki ninnileri dinlerken derin bir rahatlama hissi yaşayabiliyor. Bu da gösteriyor ki, ritmin evrensel bir dili ve bedeni yatıştıran sihirli bir dokunuşu var.
İnsanlığın antik eşlikçisi: Müzik
“Müzik” kelimesi, Antik Yunanca “mousikē” (μουσική) sözcüğünden gelir. “Mousa”, yani “ilham perisi” anlamına gelen kelimeden türetilmiştir. Antik Yunan’da “mousikē technē” ifadesi, “ilham perilerine (müzlere) ait sanat” anlamına gelir ve sadece müziği değil; şiiri, dansı ve genel olarak güzel sanatları da kapsardı.
Türkçeye de bu yolla geçmiş olan “müzik” kelimesi, zamanla sesin farklı biçimlerde düzenlenmesi anlamında kullanılmaya başlandı. Tarih boyunca duygu ve düşüncelerin ifade edilmesine olanak tanıyan, söylenmek istenenleri “daha kolay” hâle getiren müzik, zamanla bir iletişim biçimine dönüştü. Hatta insanlar zamanla, artık sorunlarını dahi müzik vasıtasıyla çözmeye başladı.
İnsanlık tarihi boyunca sakinleşmek, coşkuyla dans etmek, teselli bulmak ya da kutlama yapmak için kullanılan müziğin çocuklar üzerindeki iyileştirici etkisi bilimsel olarak da kanıtlanmış durumda.
Müziğin iyileştirici gücü
Müzik terapi, bu minvalde yürütülen ve faydaları çeşitli çalışmalarla da kanıtlanmaya devam eden bilimsel bir tedavi yöntemi. Bireyin fiziksel, duygusal, bilişsel, zihinsel ve sosyal sağlığının geliştirilmesi, iyileştirilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla uygulanan, bilimsel temellere dayanan bu tamamlayıcı tedavi yöntemi, özellikle çocuklarda sosyal etkileşim ve bilişsel gelişimi desteklemek için etkili bir araç [3].
Araştırmalara göre müzik, doğum öncesi dönemden itibaren çocuğun yaşamına dokunabilen güçlü bir etki alanına sahip.
Çocuklar kelimelerle ifade edemediği duygularını müzik aracılığıyla dışa vurabilir. Müzik yoluyla oyun oynamak, dans etmek ya da bir enstrümanla etkileşime geçmek, çocuğun hem motor becerilerini hem de sosyal-duygusal gelişimini olumlu yönde etkiler. Müzik terapisi iki ana başlık altında incelenebilir: Sağlıklı çocuklarda müzik terapi uygulamaları ve sağlık sorunları olan çocuklarda müzik terapi kullanımı.
Sağlıklı çocuklarda uygulanan müzik terapi; dil gelişimini destekler, ağız-dil kaslarının koordinasyonunu geliştirir, motor becerileri güçlendirir, kelime dağarcığını zenginleştirir, özgüven oluşturarak sosyalleşmeyi destekler ve uyku-uyanıklık döngüsünü düzenler. Sağlıktan sapma durumlarında ise müzik terapinin olumsuz davranışları azaltmak, ağrı, stres ve anksiyete gibi belirtileri hafifletmek ve fizyolojik bulguları iyileştirmek gibi işlevler üstlendiği gözlemleniyor.
***
Kısacası, ister erken bir vakitte annesinden ayrılmak zorunda kalan yavru köpekler olsun, ister gece uykusuna hazırlanırken annesinin sakinleştirici sesiyle huzur bulan minikler; müziğin büyüleyici dünyasından herkes nasibini alıyor. Müzik kelimelerin ötesinde, görünmeyen ama derinlemesine hissedilen güçlü bir köprü kurabiliyor.
Hayat bazen keskin virajlarla, bazen de ayakkabının içine kaçan minik taşlarla sınar bizi. İşte tam o anlarda devreye giren süper kahraman: Müzik! Kelimelerin yetersiz kaldığı yerde devralır sözü, hem nefes aldırır hem de içimizde taşıdığımız koca hikâyeleri tek bir şarkıya sığdırıverir.
Çünkü bazen bir şarkı, bir kalp atışı anlamına gelebilir ve bir sarılmadan bile çok şey ifade eder!
Kaynaklar:
-
Bowman, A., Scottish SPCA & University of Glasgow (2017). “Dogs in kennels prefer reggae and soft rock.” University of Glasgow Study.
-
Trehub, S. E. (2001). “Musical predispositions in infancy.” Annals of the New York Academy of Sciences, 930(1), 1-16.
-
Bahar Aksoy, Elif Bulut, Hacer Kobya Bulut: Çocukluk Çağında Müzik Terapi: Geçmişin İzleri, 2022